TÜRKİYE'DE TURİZM VE TURİZM İŞÇİLERİ
Türkiye, II. Dünya savaşı sonrası, 1950 li yıllardan bu yana, dünyaya açılmaya, siyasal ve ekonomik olarak, entegre olmaya çalışırken, bir yandan da turizm hamlesini başlatmıştı.
1955-1956 yıllarında açılan istanbul Hilton oteli, divan Oteli ve daha birçok işletme, Emekli sandığı otelleri, Büyük Ankara Oteli, Bursa Çelik Palas oteli, İstanbul Tarabya Oteli, İzmir Efes Oteli, Maçka Otel, Stad Otel, Çınar Otel, Carlton otel, Turban Otelleri, Tatil Köyleri vs. İle başlayan, Bodrumu Bodrum yapan, Marmarisi bir balıkçı köyü iken, dev bir Turizm merkezi haline getiren hamleler o zaman başlamıştı.
Sosyal Turizm olarak ta, Fabrikaların, Bankaların, İşletmelerin, kampları, sosyal tesisleri vasıtasıyla, işçiler, memurlar, tatil yapabiliyorlardı.
Şimdi 10 binlerce otelin, 10 binlerce Restoran, cafe, bar, ve eğlence yerinin hizmet ürettiği, 2,5 milyon işçinin istihdam edilmekte olduğu, yılda 35-40 milyon yabancı turisti, bir o kadar da yerli turistlerimizi ağırlayan, ülkeye 30-40 milyar Dolar direk girdi sağlayan, bir o kadar da, tetiklediği 54 sektöre iş imkanı yaratan dev bir sektör.
2,5 milyon işçi demek, aileleriyle birlikte düşünüldüğünde 10-15 milyon nüfus demektir. 20 milyon işçinin olduğu, 80 milyon nüfusun olduğu ülkemiz için nasıl bir büyüklükten bahsediyoruz ki, bu misli ile büyüyebilir.
Turizmin canlandırdığı, 54 Sektörün çalışanları da, tarımından, ulaşımına, tekstilinden, otomotivine, iletişiminden, mobilyasına, ülkenin değmediği bir alanı kalmayan, bir sektör.
100 lerce Turizm Otelcilik meslek Liseleri, 100 lerce Yüksek Okulları, Fakülteleri, 100 lerce meslek kursları, belediyelerin sertifika proğramları, her yıl 100 binlerce öğrenciyi Sektöre hazırlıyor.
Eğer doğru yönetilir ve doğru yatırımlar, doğru politikalar yapılabilirse, ülkemiz için çok büyük olanaklar sunabilecek istikbal bir sektör.
Milyonlarca işsizin, hele hele “Eğitimli işsizliğin” bu kadar yüksek olduğu, kronik işsizlik sorunu olan ülkemiz için Turizm, çözüm için fırsatlar sunan bir sektör.
Ancak, çok büyük bir kaç kusuru var bu Turizmin.
Mermerden saraylar da yapsanız, musluklarını altın kaplama da yapsanız yetmiyor!
Makinalarla, robotlarla, hizmet sunamıyorsunuz.
Bilgisayarlarla da olamıyor bu iş.
İşçi çalıştırmak zorunda kalıyorsunuz. Hemde milyonlarca.
Savaşı, acıyı, kanı, gözyaşını da sevmiyor bu Turizm. İlla da güler yüz istiyor, huzur ve barış istiyor. Kardeşlik, dostluk istiyor.
Temiz bir çevre, katledilmemiş bir doğa, tertemiz denizler, bembeyaz karlar, şırıl şırıl akan dereler, çaylar, nehirler, tertemiz oteller, lokantalar istiyor.
Mesela, termik santrali sevmiyor, nükleer santrallerden uzaklara kaçıyor, savaş olan ülkelerden, uzak duruyor.
İşçilerin de güleryüzlü olmasını istiyor ki bu en kötüsü.
Milyonlarca işçiyi nasıl güldürelim ?
Yakalarına gülenyüz rozetleri taksak yetmez mi ?
Ne yazık ki yetmiyor. İşçilerin yüzlerinin gerçekten gülmesi gerekiyor.
Bu da yetmiyor.
Sadece Turizmin ve Turizm işçilerinin değil tüm ülke halkının ve işçilerinin yüzlerinin gülüyor olması, huzurlu, mutlu bireyler olmasını istiyor.
Biz de böyle istiyoruz!
Sadece “Turizm” için değil, kendimiz için de istiyoruz.
Çocularımız için istiyoruz!
Milyonlarca işçi, ekmeğini, haklarını, huzurunu, güvencesini istiyor.
Ne yazık ki gün o gün değil.
Ve o gün kendiliğinden de gelmiyor, gelemiyor.
Çıkarlar çatışıyor, milyonlar için iyi olanlar, birileri için kötü olabiliyor.
Mücadele, hayatın her alanında olduğu gibi, turizmin halkın ve ülkenin yararına yürütülmesi, Turizm işçilerinin de haklarını eksiksiz alabilmesi için de kaçınılmaz, olmazsa olmazdır.
Ellerinden gelse dereleri akıtmayacaklar.
Ama olmuyor, dereler akıyor.
Su akıyor, yatağını buluyor.
Turizm ve Turizm işçileri de “Çağlayan sular gibi akmalı” yatağını bulmalı.
Sendikalarında örgütlenerek, demokratik baskı güçlerini ortaya koyarak, sektörün de, işçilerinin de hak ettiği, layık olduğu seviyeleri yakalamasına müdahil olmak zorundalar.
Mustafa Yahyaoğlu
Devrimci Turizm İşçileri Sendikası
Genel Başkan